Bırakma Hazzı




Gözlerini açtı, kalkmak bu kadar acı vermese hayatı boyunca daha iyi kalkışlara imza atabilirdi. Elini sağa doğru uzattı, yokladı yeri şöyle bir iki, çevirdi kafasını baktı göz ucuyla sigarayı her zamanki bıraktığı yere. Orada değildi bu kez sigarası. 

“Kuzgun, yine sen mi aldın lan benim sigarayı?”

Kuzgun odadaki tekli koltukta sessizce oturuyordu, kafasını bile çevirmeden;
“O benim sigaram değil miydi lan zaten?”

Bunun üzerine Kibrit günler sonra yemek yemek için bile kalkmaya zahmet etmediği yatağından doğrularak;

“Markasına baktın mı olm?”
Kuzgun yine başını çevirmedi.

“Ne bileyim lan sigara işte, bunların markaları farklı mı oluyo?”

Kalktı ayağa Kibrit sigaraya uzandı;

“Sen de haklısın amına koyayım”

Zaten hep böyleydi Kibrit. Hemen ikna olurdu. Hayatı sadece bi’ şeylerin amına koymak üzere kuruluydu. En çok da kendi hayatının. Gerçek bir kaybeden; kendi hayatının yanı sıra arkadaşlarını da etkiliyorsa kaybeden mertebesine ulaşabilir. Arkadaşlarının ona taktığı lakabın hakkını vermeliydi. Kendi hayatını yakarak. Belki elini yakana kadar devam edecekti yanışı. Belki de hayatı kömür olana dek sürüp gidecekti, ışıksız, simsiyah. Her kibritin hayatı biraz sesli, ışıklı başlar aslında kükürt kokuları içinde. Sönene veya söndürülene kadar. Çakmaktan sonra keşfedilmesine rağmen işlevlidir ve tutkuludur bir kibrit. Sonuç olarak hakkına hikaye yazılan bir “Çakmakçı Kız” dünyaya gelmedi.

“Dumanın bitene kadar tüketmeliyim kendimi, ya yanmamış bir yerim kalırsa” der zaten hep Kibrit. Unutmuştur adını artık.

“Dün gece yine uyuyamadım diye aldım sigarayı.” Dedi Kuzgun Kibrit’e bu kez başını çevirerek. 

“Sikerler sigarayı, Klepto’yla konuştun mu sen onu söyle, gelcek miymiş? Yemek bitti yine biliyon.”

“Abi ben konuştum sabah burdaydı zaten, yumurta ekmek çalmaya çıkıyorum, gelirim yarım saate demişti, bir saat oldu dönmedi itne.”

“Keşke sucuk falan da çalsa ibne, hep yumurta ekmek ciğerimiz soldu amına koyayım.”

“Yok abi o alt mahallede enselendi ya ordan geçmiyo artık, e diğer bakkal da sucuk satmıyo zaten yalan olur bizim iş, ama illa ekstra bi’ iki bir şey gaftiler eşek değil ya?” dedi kuzgun, gülüştüler.


Kuzgun ekibin komik olanıydı. Zeki adamlar da hep komik olmaz mı zaten? Sadece akıllı değildi Kuzgun. Halbuki zeki adamdı ne vardı hayatını sikecek durduk yere? Size zeki adamlar hakkında bir bilgi daha verelim, lafı buralara getirmişken, zeki adamlar uyku sıkıntısı yaşarken, çok zeki adamlar çok uyku sıkıntısı yaşarlar. Belli bir süre uyuyamadıktan sonra artık görüntüler size daha iki boyutlu gelmeye başlar, her şeye bir camekanın arkasından bakmak gibi. Camekanın arkasından bakan insanlar olaya çok müdahele etmek istemezler. Kaybedenler; teptikleri fırsatlarla derecelendirilirler. Kuzgun da müdahele yeteneği olmayan bir kaybedendi. 

Kapı çarpma sesinin ardından Klepto’nun sesi duyuldu;

“ Hadi yine iyisiniz lan! Hasılat üç ekmek, bir kutu salam, uzuncana bir sucuk, altı da çift sarılı yumurta”

“Oha on iki sarı eder” dedi kuzgun.

“Lafımı bölme lan ben sen konuşurken saygı gösteriyorum. Velhasıl sucuk satmaya başlamış enayi. Ama sigara zor yerdeydi boş geçtim onu.”

“Zaten kibritin illa sigarası vardır b’oğlum.”

“Kibrit sigaraları siksin sizi, üç paketim kaldı zaten, size uyarsa threesome ile atlatırız bugünü de.”

Klepto durdu, dinledi, düşündü... Zaten soğukkanlı bir adamdı kendisi. Yere çöktü ve Kibrit’in gözlerinin ta içine baktı. Ceketinin sol iç cebinden bir kağıt parçası çıkarttı.


“2008 Mart’ından beri cebimden çıkarmıyorum lan bu kira kontratını. Kovarım lan sizi evden, sokaklarda sürünürsünüz itler, barınma hakkınızı alırım elinizden. Neyseki ekibin hırsızı benim de biriniz almayı akıl etmedi şunu cebimden.” Dedi Klepto.


Klepto’nun hikayesi aslında 2007’nin Mart’ında başlar. Gereksiz bir devletin gereksiz bir kademesinde gereksiz bir mevkii de memur olan gerekli bir adamdı. Her şey şu an içinde bulundukları evin Klepto’ya dedesinden miras kalmasıyla başladı. Uzun süre emlakçılarla uğraştıktan sonra evini o zamanlar gerçek adları olan pırıl pırıl iki adama kiraya verdi. Kirayı almamaya başlayana kadar her şey çok güzeldi de aslında. Kirayı almak için sürekli gittiği eve bir gün elinde bir kasa birayla geldi. İçeri girdiğinde de ilk cümlesi “Niye böyle yapıyonuz lan, neden kira vermiyonuz amına koyayım? Zaten verseniz de ben almıyorum artık. Alın için ipneler. İşten de istifa ettim, son paramla da bakkaldan size bunları aldım. He bu arada karım beni sizin yüzünüzden terk etti.” oldu. Artık bu evin yeme içmeden sorumlu gerekli memuru olmuştu Klepto. Bazen kaybetmek bir bitişle başlar. Bazı kaybedişlerin kazanılması gerekir. Kaybetmenin bedelleri vardır ödenmesi gereken. Klepto da ödemek yerine çalmayı tercih etti. 


“Hazır Kibrit de kalkmışken yemekten önce balkonda şöyle birer bi’ sigara mı gömsek, ne dersiniz beyler? Dedi Kuzgun salona doğru. 

“Balkonda bir ara tekli bir koltuk vardı, ona ben oturcaksam uyar amına koyayım.” Dedi Kibrit.

“Lan oğlum Kuzgun bir aydır onun üzerinde yaşıyor ya, salona taşıdık biz onu, tamam ulan ben ayarlayacam sana bi’ sandalye.”

“Ulan Klepto amına koyasım var da çok yorgunum amına koyayım.”

“O zaman hadi beyler, çıkalım mı daha koyuşcanız mı?” demesiyle beraber Kuzgun'un, ev halkı emir bekleyen hazır kıta erler gibi balkona yollandı. Sigaralarını ilk sigaralarıymışçasına içmek için.


Ve de içtiler sigaralarını ilkmişçesine. Sigara bitene kadar kimse konuşmadı, verdiler haklarını sigaralarının. Kaybetmenin hakkını verdikleri gibi. Hani kalkarsın her sabah dilinde dün geceden kalma bir türkü, dünkü hayatından kalma bir hayat. Yarının da dünün gibi olacağını bilmenin ağırlığı altında ezilirsin. Bazı insanlara koymaz tabi her gün aynı şeyleri yapacak olmak. Sistemin içinde eriyen birey. Çarklardan bir diş işte. Bazısının da diş etleri kanar dişlerini sıkmaktan. Bakarsın geriye veya bakmazsın geriye bırakırsın bir anda her şeyi. Zaten geridekiler de sana bakmıyordur. Başlarsın kaybeden olmaya. Bakarsan kaybetmezsin. Görmezsin de ama hayatı. Bakmazsan kaybedersin, ama görürsün içini dışını her şeyin. Sadece müdahale etmek gelmez içinden. Zaten her şey artık o camekanın arkasındadır. Bazen bir kıvılcım beklersin yakması için hayatını, bazen o kadar çok beklersin ki o kıvılcımı gelmemesi çok koyar adama. Kendin yakarsın hayatını. Bazıları ise hayatı çalamaz onun yerine çalabildiği her şeyi çalar. – cd çalar, mp3 çalar hiç olmadı kasetçalar. – Ama hep çalar hayatının fon müziği kaybedenlerin. Bazen düzen seni o kadar sıkar ki zaten göremediğin gibi duyamamaya da başlarsın. Altı üstü beş duyun var zaten. Sistemin kötü kokusunu almıyorken verdiği rahatsızlığı teninde hissedemiyorsun, bir şeyin tadına bakmak da halihazırda sistemin işlevidir. Bazıları ısırmayı dener sistemi de çiğneyemeyince tükürmeyi tercih eder. Çiğnemekle yutamayacağını fark eder sistemi. Bundan tükürür hayatı. Duyularına hükmetmeye başlar. Kaybetmeye doğru. Kuş bakışı görmek bir sokağı, aslında o sokağın o kadar büyük olmadığını gösterir insana. Bir sokakta o kadar zaman harcamaya değmez ki. Bir hayatta o kadar hayat harcamaya değer mi? Zaten bir kuş niye insin ki insanların seviyesine yukardan bakabiliyorken hala. Niye harcasın gözlerini hem? Yalnızca kaybedenin görebileceği bir göz hizası. Her adımda eksilen bir şeylerin olduğunu görmek. Attığın hiçbir adım hakkını vermiyor gittiğin yolların, yürüdüğün yılların.


Sıradan bir Pazartesi konuşulan şeyler de bundan ibarettir. Kaybetmenin verdiği dayanılmaz “bırakma” hazzı. Her yazılan kitapta, her çalınan şarkıda satırların veyahut notaların arasında gizlenen “bırakma” hazzı. Bir şeyler bırakamama nedeni kuvvetle muhtemel tek bir kelimeden ibarettir. “Umut.” Eğer ki sıyrılabilirsen umuttan, kazanırsın kaybetmeyi. Kaybetmenin hazzını.


“Yine yakamadık hayatı amına koyayım” dedi Kibrit dışarıyı izlerken sigarası bittiğinde.

“Yine çalamadık günlerin geri kalanını” dedi Klepto dışarıyı izlerken sigarası bittiğinde.

Kuzgun sessiz kalınca baktılar gözlerinin ucuyla Kuzgun’un her şeyi gören gözlerinin ucuna.

“Bir şey mi demek gerek amına koyim. Kaybediyoruz işte.” Dedi Kuzgun. Dışarıyı izlemezken. Sigarası bittiğinde.

Ne ilk sigaraları oldu, ne de son sigaraları. Hakkını verdikleri birer bi’ sigara işte.


Hakkını verdikleri birer bi’ hayat işte.