Konya, Haziran 2013
Yüklemsizlik.
Yüklemim olur musun?
Doğal bi' afet geçirmiş zihin, Tanrı'dan gelmiş gibi bi' boşluk, bing bang'e özlem. Sığamıyorum bedenime, beynime, zihnime. Olmuyor ama beklenen "yaşam patlaması" zihnimde. Milyonlarca yılın yorgunluğu var, ölüm gibi bir sessizlik. Hiç hareketsiz. Durağan.
Hayat, anlattığın kadardır fikrimce. Anlattığım kadardır en azından, kendi adıma yine. Anlattığın zaman da boşalan içinin yerine acı doluyor. Bundandır susmalarım fikrimce. Senin anlattığın ise, karşındakinin anladığı kadar değil, karşındakinin yaşadığı kadardır haliyle.
Kelimelerim yan yana gelemiyor bu ara. Anlatamıyorum. Yaşadığımı da hissedemiyorum haliyle anlatamayınca. Ölüm gibi değil ama. Ölüm başka bir şey. Araf'ta kalmış gibi daha çok yaşamım. Yaşamaya çalışmalarım. Araf'ta yaşayıp, hayatta ölecekmiş gibi. Oysa; ölmek için çok genç, yaşamak için de çok yorgunum. Daha bi' ölemeyeceğim bu sebeple, daha bi' yaşamak lazımmış daha bi' ölmek için. Ölmeden bilemezsiniz. Tüm'den gelmek gibi. Kendine kadar yaşıyorsan, az yaşıyorsan, ortak payda da buluşursun ölümle. Bundandır belki de kifayetsizlik.
Hayatı temize çekme çabası belki de tüm bunlar. Tüm bu boşluk, sonsuzluk. Zaman'ın içinde bir yerdeyim işte. Doğru yer mi tam olarak kestirmek mümkün değil. Salınıyorum sadece zaman içinde. Geçmişsiz, geleceksiz, şimdisiz. Geniş sadece. Velhasıl kelam yaşadığımı da hissetmiyorum. Yaşıyorum kendime kadar.