Durma Git


En ışıltılı gülüşünü takınmıştı bugün, üzerinde kırmızı uzun elbisesi, yüksek topuklu ayakkabıları (platform değil.) ve halka küpeleri ile. Güneş kendini özletmekten halen vazgeçmemiş, bulutlar ve yağmur hallerinden gayet memnunları bale salonundaki dansları şiddetle devam ediyordu. Kaldırım taşları gene ıslak gene yorgun ve otomobiller gene umursamazdı.
Bütün hayalperestlerin, aklını kaçırmak üzere olanların, uzun sakallıların hep bir arada olduğu kafeteryada bekliyordum. Kapının aralanması ile ılık esen rüzgar içeri alıverdi onu. Gözlerindeki parıltı yakalamıştı hemen beni kendine çekmiş ve hapsetmişti. Ayakkabılarının sesi yürüyüşüne ritim oluştururken bana doğru yaklaşıyordu. Kalp ritmim bozulmuş, o diye atıyordu. Kalbim sanki benden ayrılmak ister gibiydi. İçerideki insan uğultusu, çevrilen gazete kağıtlarının sesi, yudumlanıp masaya bırakılan filtre kahvelerin tıngırtısı, kola dolabının gürül gürül sesi… Hepsi susmuştu sanki. Kafamın içinde dolaşan bu anın biteceği, yalnızlığın tekrar ebediyete kavuşacağı, bu tatlı terlemelerin anında son bulacağı… Adımları bitmiş, mesafe tükenmişti. Gözleri üzerimdeyken dudakları sanki kelimeleri ezercesine duruyordu. Oyuncağını dördüncü kattan atmış üç yaşında bir çocuğun çaresizliği ile baş başa kalmıştım. Dışarıdaki yağmur sesi içimdeki ağlamalara eşlik ediyordu.
Beklemedi bir anda çıkardı o kelimeyi ağzından, tereddüt etmedi, geri durmadı sadece söyledi.

-Gidiyorum.