Kunduz Yuvası



Toprakları bilirsin nem oranları yüksek olur genelde. Asıl mesele nemin yüksek olması mı, muhakkak değil. Aslında mesele o küçücük küçücük kil mineralleri.

Karate yapan bir kurbağanın siyah kuşak alması gibi bir olay aslında toprakta tutunan su damlaları. Zaten tutunan bütün su damlaları başka yerden beklenirler. Fakat toprak hep tutar, su damlaları hep geç kalır.
Halbuki zemin kayma dalgası hızı bu kadar yüksek olmasa, leoparlar bu kadar etobur olmasa, insanlar silah üretmese belki daha güzel olur dünya.


Haydi manyetik sinyallerin kökenini tartışalım. Bir kilo saat mi daha manyetik yoksa bir kilo plastik patlayıcı mı ? Kaldı ki dişi manyetik sinyal yollamasa erkek manyetik peşine düşmez.

Hayata bir klima kumandası gibi yaklaşmak lazım bazen veya bir bijon anahtarı ya da ne bileyim terlik mesela. Tek bir amaç ve tek bir hedef uğruna yaşamak lazım bekli de. Zaten bir erkeğin hayatında bütün ömrünü verebileceği anlar olur. Bazen de özdirenç iletkenlerinin geometrik ölçüleri.

Altı kırmızı kalemle çizilen önemli insanlar vardır hayatta. Ve bu insanlar öyle direnç gösterirler ki hayata karşı, Musa peygamber görse intihar ederdi belki. Halk bu insanlar için gömülü yapıları örten toprak gibidir.
Toprağın altına gönderilen elektrik akımları var birde. Sahi solucanlar, karıncalar çarpılmıyor mu ? İnsan olarak öyle vahşiyiz ki aslında dünya sanki bizimmiş gibi burnumuzu sokmadığımız kunduz yuvası kalmadı. Peki neden ? Diye sorulduğunda gelen cevap genelde aynı; ‘’Geçmişe bakıp geleceğimize yön veriyoruz.’’ Peki bu kadar önemli mi gelecek ? Çok mu lazım gelecek kaygısı sayın okur ? Herkesten daha mı kaygılı arkeologlar ?

Aslında herkesin derdi aynı, akan zaman içerisinde bunu ben yaptım diyebilmek. Örneğin bir insan neden profesör olur ? Gene bunu ben yaptım diyebilmek için. Bakıldığı zaman egosu uğruna her şeyi yapmaktan geri durmayan bayağı varlıklarız.