Direksiyon



''Şimşek dolu yıldızları tuttum.
Dönebilmek için her dutu yuttum.
Sanki yağmursuz bir buluttum.
Kurumasın diye ıslatıp durdum.''

Yağışlı gecelerin sabahlarından birindeydik. Ortalama 45 50 km/s ile yol alıyordum. Aracımda benden başka bir yolcu yoktu. Tüm kapı tutamaçları nefeslerini tuttu ve işaret etti polis memuru.
Yavaşladım ve sağa çektim.

-         Rıfat Keskin. Güzel isim. Araçtan aşağı inebilir misiniz ?
-         Tabi ki memur bey fakat anlamadım.
-          Neyi anlamadınız Rıfat Keskin bey ?
-          Aracımla saatte ortalama 45 50 km ile seyrederken neden çevirmeye takılan oldum acaba ?
-          Güzel. Farkında değilsiniz. Daha güzel.
-          Halen anlamamakta ısrarcıyım fakat ineceğim. Müsaade edin lütfen.
-          Tabi tabi buyurun.

Radyo kanalları arasındaki keşif amaçlı gezintim sürmekteydi. Saat sabahın 9.37’si ve ben direksiyon başındayım. Bugün günlerden umut. Bugün günlerden kayıp.

‘’Bozulan far gece belli olur’’ derdi Fehmi. Gündüz vakti arabamın sağ farı bozulmuş ve ben bunun farkında değilmişim. ‘’Bozulan far sağdaki olur.’’ Derdi Fehmi. Biz anlam veremezdik.
Çevirmeye takılalı, aracımdan ineli, sağ farımı yumruklamaya başlayalı yalnızca 3 dakika olmuştu. Kendimi içinde bulduğum durum plan dahilinde değildi.

Sürekli öten ve kafa şişiren emniyet kemeri takılmadığında çıkan uyarı sesinin sessizliğini hayal ederken evden ne ara çıkıp arabama bindiğimi anımsayamadım. Saat sabahın 9.23’ü ve ben direksiyon başındayım.
Bir keresinde aküsü bitmişti arabamın. Götürdüm, yenisini takmak için kutup başlarını çıkardılar haliyle. Ve akü değiştikten sonraki ilk sabah teybim çalışmadı. Benden 4 haneli bir şifre girmem istendi. Saat sabahın 9.12’siydi ve ben direksiyon başındaydım.

Bizler biten çakmaklarımızı bile doldurmazken arabalarımızdan her seferinde çakmağı sigara yakacak vaziyette beklememiz acımasızlık.

Burayı biraz daha pes söylemelisin. İnceliği ruhuma dokunuyor. Aleksi Pavloviç'in de dediği gibi ‘’Hiçbir şeyden ölmezsek, incelikten öleceğiz.’’

Çevirme olayı hoş olmadı. Polisler çok oyalayacak gibi. Gündüz vakti farımın bozulacağını kestirip bana nasıl far açtırdılar onu bile anlamadım. Göz açtırmadan far açtırıyor herifler.

‘’Her soygun planında ters giden şeyler mutlaka olur fakat bunlar sonucu değiştiren şeyler değildir.’’ Derdi Fehmi. Biz anlamlandıramazdık. Fakat sözün yeri ve zamanı tam olarak burası olduğu için anlamlandırılması gereken yer de burasıdır.

Polis memurları beni aracım ile birlikte kenara çekip 10 15 dakikada sorunu çözmemi istediler. Ben de elimden gelen en iyi işi yapıp farı yumruklamaya başladım. Saat sabahın 9.43’ü ve ben direksiyon başında değilim.

İşin böyle bir sonuca ulaşmadığına kanaat getirdiğim anda arabamın şoför kısmına eğilip kaput mandalını çektim. Kaputu kaldırıp sağ farımın elektrik soketi ile oynamaya başladım. Yaptığım şey tam olarak oynamaktı. Soketin nasıl bir yapıya sahip olduğunu, nasıl hareket ettirmem gerektiğini bilmiyordum. Bu yüzdendir ki sadece oynayarak düzelebilecek bir yapıda olduğunu düşündüm ve oynadım.
Aslında gömleğin cebinden paketi çıkarıp bir sigara yakmanın tam zamanı olduğunu düşünsem de polisin bana verdiği süreyi böyle bir iş için harcayamazdım. Sigara gecikme yaşatır ve hayatımın en özlemsiz gününde en büyük soygunumu yapamazdım.

Oynadım, oynadım ve oynadım. Dı dıs dıs dı dıs. Far tekrardan ışık vermeye başladı. Polisi çağırdım, durumu izah ettim ve VIN. İşler tekrardan plana dönmüştü. Saat sabahın 9.56’sı ve ben direksiyon başındayım.

Hayatımda plan yapmaya başladığım ilk gün bir banka soygunu planladım. İşler planladığım gibi gitti. Bir daha plan yapmadım. Bir daha beni plan yapmaya itecek bir şey de yapmadım.  ‘’Paranız çoksa plan yapmaya vaktiniz olmaz.’’ Derdi Fehmi. Şimdilerde daha anlamlandırılabilir geliyor.

Anlamlandırıyorum.