Polarımı henüz kışlıkların
arasından çıkarmıştım. Bahar yeni bitmiş, kışa henüz girmiştik. Camın önündeki
tekli ama zorlasan iki kişi oturulabilen koltuğumda, elimde az evvel yaptığım
çözünebilen kahve, elim yerde. Çözünebilen şeyler çok hoşuma gidiyor, çözünme
çok hoşuma gidiyor. Çözünmek ne güzel şeydir. Bir olmak, bütünü oluşturmak.
Neyse, kahve jacobs olduğu için sanırım ayın on altısı. Yani altı yüz elli üç
günü düzenli olarak akşamları aynı saatte, aynı yerden, aynı şeyleri izleyerek
geçirmişim. Fakat bugünün bir fakı var,
çocuk artık geçmiyor camın önünden.
Altı yüz elli üç gün önce yine bu
camın önünden dışarıya bakarken sokaktan geçen bir çocuğa takılmıştı gözüm. On
bir on iki yaşlarında kıvırcık saçlarından önünü göremeyen fakat saçlarının
arasından yemyeşil gözlerinin ışıldamasını da engelleyemeyen bir kız çocuğu
geçti. Elinde büyükçe, dışı kırmızı bir kavanoz ile. Bir yandan kavanozun içine
bakıp gülümsüyor, bir yandan geçip gidiyordu. Ertesi gün yine aynı saatte aynı
olayı yaşadım. Bir sonraki gün yine aynı, yine aynı… Ve altı yüz elli üç gün
boyunca bu olay böyle devam etti. Her gün yaşadığım yaklaşık bir dakikalık bir
zaman her şeyim oldu. Amacım, emelim oldu. Gel gör ki bugün tam geçmesi gereken
saatte çocuk geçmedi camın önünden, üzerinden saatler geçti ama çocuk geçmedi.
Belki de bir daha geçmeyecek. Belki ben ömrümün sonuna kadar o çocuğun
kavanozunda ne olacağını merak edeceğim. Belki az sonra gelecek, belki, belki…
Diyeceğim şudur aslında sayın
okur;
İnsanoğlu olarak öyle yatkınız ki
durağana. Öyle çok seviyoruz ki etrafımızla oynamayı, dünyayı sorgusuz sualsiz
kendi istediğimiz gibi dizayn etmeyi. Düşünmüyoruz. Yapacaklarımızın sonunu
aklımıza bile getirmiyoruz. Sadece yapıyoruz, sanki her şey bizim istediğimiz
gibi olmak zorundaymışcasına. Bizden tamamen bağımsız sokaklara
hükmedebileceğimizi sanıyoruz. Sokağı ayrı düşünmeden içindekilerle sanki
bizimmiş gibi yaşıyoruz. Her şeyin sahibiymiş gibi davranıyoruz. Bırakınız,
yapmayınız. Yoldan geçen bir çocuk sırf siz istiyorsunuz diye geçmek durumunda
değil. Bitkiler sırf siz tüketesiniz diye temiz hava üretmek zorunda değil.
Hayat bizim olmasını istediğimiz gibi olmak zorunda da değil. Bırakınız,
yapmayınız. Milyarlık içinde yeni milyonluklarız biz. Sevelim, koruyalım,
dinleyelim, okuyalım, oynayalım ama mahvetmeyelim. Önce çözünelim kendi içimizde. Bir olmaya çabalayalım, bir olalım. Tüm bitkisiyle, tüm hayvanıyla, tüm canlısıyla, taşıyla, toprağıyla bir olalım.
Ama artık mahvetmeyelim.