Pazar ve Son Günce




Pazarın köşesinde durup annemi bekliyorum, elimde birkaç poşet var pembe, mavi ve şeffaf renklerde. Annemi on beş dakikadan fazladır burada bekliyorum. Hava soğuk ve yağışlı olduğundan pek rağbet görmeyen pazarcılar biraz kızgın. İçlerinden biri bağırıyor ‘esnaf burada müşteri nerde ‘ haklıydı. Yanında durduğum tezgahın sahibi  karşı tezgahla bağıra bağıra futbol muhabbeti yapıyor, yaşlı teyze bölüyor  ‘oğlum bu terlikler ne kadar?’  adam dönüp kadının yüzüne bakmadan ‘beş lira abla hepsi’ muhabbete devam.. Annem hala gelmedi, kardeşim bursu kazanamamış belli ki ben demiştim zaten, dinlemedi beni. Anne yüreği işte çocuğunu her şeye layık görüyor. Cadde yokuş, arabalar hafif hafif kayıyor cebime sokuşturduğum ellerim buz tuttu.  Acı bi fren sesiyle irkilip caddeye bakıyorum.  Futbol konuşan tezgahtar tüm semte bu haberi yaymak için bağırıyor ‘ARABA MİNİBÜSE ÇARPTI ABİİ YETİŞİİN’.

Kendini zar zor ayakta tutan yaşlı teyzeler panikle kaçışmaya çalışıyorlar ama başarısız. Cadde mahşer yerine dönüyor biranda. Ben sadece bakabiliyorum; yaklaşmak, kaçmak aklımın ucundan geçmiyor tek düşündüğüm kardeşimin hangi soruları yanlış yaptığı. Silik bi ses geliyor kulağıma ‘evladım kenara çekil bakıyım’ anlamıyorum. Ses bu kez daha hiddetli ‘evladım çıksana şuradan orta yerde durmuşsun’ dönüp bakıyorum; evet seslenilen o ‘evlat’ benim. Ama bunu söyleyen ne babam ne de annem. Babam söyleyemeyecek kadar toprağın altında, annemse kardeşimle ilgileniyor. Adamın yüzüne bakıyorum, Çökmüş göz çeperleri, hayli kırışık yüz hatları, dişlerini takmadan çıkmış belli ki evi yakın yerde. Elinde bi poşet dikkatimi çekiyor, siyah.  İçinde ne olduğunu soracak olsam adam bastonuyla kafama geçirecek, vazgeçiyorum. Sağ tarafa doğru adım atıp adama gülümsüyorum, hiç tepki vermiyor. Milim milim önümden geçişini izliyorum. Cadde iyice kalabalıklaştı, üç yaralı varmış biri ağır. Sol omzuma biri dokunuyor, dönüp bakmama izin vermiyor. Karşı kaldırımdan annemi görüyorum, o da beni ve yere yığılışımı. Göğüs kafesimde doludizgin koşan atların bacaklarının kırıldığını duyuyorum kulağımda.  Arkamdaki adam kaçıyor, üzerinde siyah mont var. Annemin bu çığlığını en son dokuz sene önce duyduğumu anımsıyorum, babamın cenazesinde.  O ana kadar kimse beni fark etmedi diye seviniyorum, annem bozuyor tüm büyüyü. Gözlerim, açıklıkla kapanmışlık arası kazağımın sol yanı sırılsıklam, hissediyorum. Annem yanımda, başucumda ağlıyor. Birileri daha kaçışıyor şimdi.  Ambulansın siren sesini duyuyorum.  Umarım ilk minibüs kazasındakileri alır diye geçiriyorum içimden, nafile. İlk bana meylediyorlar. Annem hala ağlıyor. Ben pes ediyorum, gözlerim kapanıyor.