Kırmızı Üzerine Beyaz Puantiyeli



Salondayım, çekyata uzanmış daha önce izlemediğim bi dizinin bilmem kaçıncı bölümünü izliyorum ama konuya oldukça hakimim. Genç kız üstünde pijamaları, elinde yastığı salona girip "anneeee, tv karşısında yatalım mııı" diyor. Oldukça basit bir sahne ama benim içimde bi yerlere ulaşmaya çalışıyor. Anlamıyorum, görüntünün bütün parçalarını tek tek düşünüp eliyorum.

Pijama? E ben de pijamaylayım.

Salonda tv izlemek? Salonda tv izliyorum.

Elindeki yastık? Yastık başımın altında, istersem elime alırım ama çok saçma.

Annesi? Yoo, o da değil. Annemle tv izlerken o bi çekyata uzanıyor ben bir çekyata. Sonra annem uyuyakalıyor. Fark edince sesleniyorum.

-Anneee, kalk yerine yat hadi.

+Tamam.

-Anne! uyuyosun!

+Kalkacağım.

-Anne hadi kalk yerine yat yaa tutulacak bak boynun.

+Aym. Ne dedi kadın adama?

(Cevap vermeden yine gözlerini kapatır. Sonra birden açar.)

+Bismill.. Ay uyumuşum ya. Melek niye kaldırmadın hep tutulmuş boynum ihh...

-Anne dedim ya kalk dedim yeri

+Balkon kapısını kapat yatarken. Çok geç kalma. Dış kapıyı kapat.

Neyse efenim demek istediğim konu o da değildi. Neydi? Düşündüm, buldum. Konu, kadının üstündeki pijamaların takım olmasıydı. Konu, kadının pijama takımı giymesiydi. Konu, benim pijama takımıyla ilgili başarısız geçmişimdi.

Her şey şöyle başladı....

Yaklaşık 3 yıl önce ben bu pijama takımı olayına taktım. Bu derdimi annemle paylaştım. Ana, dedim... Ana ben pijama takımı istiyorum! Tamam kızım alırım pazardan dedi. Mahallenin pazarı salı günleri kuruluyor. Heyecanla günlerden salı olmasını bekledim. Salı oldu, annem bana pijama takımı aldı. Kırmızı-beyaz. Altı kırmızı üzerine beyaz puantiyeli. Üstünün kolları ve yakası kırmızı, gövdesi beyaz, ön tarafında bit pullarda elektronik gitar işlemesi var.

Bavulumu topladım, yeni aldığım pijama takımını da güzelce yerleştirip Eskişehir'e doğru yola çıktım. Evime gittim, bavulu heyecanla açıp yiyecekleri buzdolabına yerleştirdim, kırmızı-beyaz pijama takımını giyip güzel güzel oturdum.

Ben böyle huzur içinde günümü gün ederken ev arkadaşım geldi. Pijama takımını görünce güldü "gülüm bu ne hal?" dedi. Pijama takımı! dedim, gururla. "Niye la güzel değil mi?" diye sordum gözlerinin içine bakarak. Ona göre güzel değildi, bunu anlamak çok zor olmadı. Biz birbirimizin binbir türlü halini gördük sayın okur, bunu da bir süre sonra atlatacaktık biliyorduk. Keyfim azıcık kaçar gibi olmuştu ama yine de mutluydum. O evdeyken genelde pijamalı ve mutluydum zaten.

Sonra kapı çaldı, Betül geldi. Yatağın üstünde oturuyordum. Betül beni sürekli yatağın üstünde otururken görürdü. Bir ara "Meliş niye hep böyle yatakta oturup duvara bakıyosun, korkuyorum kardeşim." diyerek endişesini dile getirmişti. Ben de yatağın üstünden boş boş bakarak "Niye ki?" demiştim.

Betül, Fatma'yla birlikte odaya girdi. "Gardaşııımmm geçmiş olsun." dedi. Kırmızı-beyaz pijama takımım onda hasta insan çağrışımı uyandırmıştı. "Gel kardeşim gel..." dedi Fatma refekatçi moduyla. İkisi birden hasta ziyareti katmışlardı konuşmalarına, işin kötüsü ben de hiç yadırgamadım. Kendimi iyi hissetmemeye başladım. Yorganı kaldırıp altına girdim. Vücuduma bi ürperti geldi, pijama takımıma sarıldım. Artık hastaydım, üçümüz de bunu kabullenmiştik.Pijamalarım resmen hastane çıkışı mualemesi görmüştü.

Bir gün boyunca yatakta öyle yattıktan sonra kendimi biraz daha iyi hissedip kalktım. Hasta kokusu çıksın diye pijamalarımı kirliye attım. Yıkanıp kurumalarını dört gözle bekledim. O sırada misafir gelecek de pijama takımımı göremeyecek diye çok korktum. Yıkandılar, kurudular...

Tekrar üstüme giydim. Yıkıldım. Pijamalar çekmişti. Üstü fakir kol olmuş, altı haftasonu öğrencileri pikniğe götüren cemaat abisi kaprisi uzunluğuna düşmüştü. Ve en kötüsü paçalarının birinin rengi solmuş, diğerininki solmamıştı. Dokunsalar ağlayacaktım. Bir sigara yakıp kara kara düşünmeye başladım, üstüne koku sinebilirdi artık. Koruyup kolladığım pijamacıklarım beni yarı yolda bırakmıştı. Çıkaramazdım, kabullenememiştim bu erken sonu. Aklıma bir fikir geldi, lenslerimi çıkardım. Paçalardaki renk farkını göremiyordum. Kolları da kıvırdım. Takımımın beyin ölümü gerçekleşmişti ama fişi çekemiyordum kardeşlerim.

Ben, gelip kapıma dayanan bu acı gerçeği görmemezlikten gelmeyi seçmiştim ama Fatma bunu yapamadı. "Sen körsün diye ben bu manzarayla aynı evde yaşamak zorunda mıyım kardeşim?" dedi. Yüzüne baktım, yüz ifadesini göremedim, lenslerimin numarası çok büyüktü... Haklıydı, çok fazla devam ettiremedim.

Pijama takımımı geç bulmuş erken kaybetmiştim. Ama olsun insan böyle böyle büyür dedim acımı içime attım.

Ekrana bi daha baktım. Kadının üstündeki pijama hiç yıkanmamıştı tabii. Yıkansa o kadar güzel durmazdı belki de. Televizyonlar gerçeği hiç yansıtmıyordu, biliyorduk. Ama yine de akşamları pijamalarımızı giyip televizyona bakıyorduk.