Grili Çocuk


Elini başına koydu grili çocuk, öndeki sarışın kızı düşünüyordu. Her zaman geldiği üçüncü kattaki kafedeydi. Bir yudum daha aldı portakal suyundan ve yine başına koydu elini. Kafenin diğer yanında oturan, hep orada oturan Salih ağabey yine orada oturuyordu. Bir diğer masada gözlüklü çocuk ve kirpikli çocuk hararetli olmayan daha ziyade nasihat tadında bir sohbet içerisindeydiler. Ve yanımda oturan oeu var birde. Tüm bunların arasında bir şeyler yazmak için eline klavye almış ben sayın okur…

Bir ay değil, bir ya da iki hafta olmuştu. Grili çocuk piercing yaptırmış, halinden gayet memnun gözüküyordu. Üniversiteyi yeni kazanmış ve üniversiteli olarak ilk adımını atmıştı. Net bir şekilde görülmese de derdi anlaşılıyordu. Sarışın kız iki saat önce aktifti, ona cevap vermemişti. Bir şeyler mi düşünüyordu, yoksa umursamıyor muydu ? Belki de sarışın kızın kafası karışıktı. Belki de sarışın kız kafasızdı. Belki de bunları konuşmak yanlıştı.
O iğrenç müzik kafedeki bütün hoparlörlerde duyuldu, ‘’Ama benim adım elvan dalton.’’ Lanet olsundu, bu ne biçim müzikti. J.S. Bach ile aynı dünyayı paylaşmakta olan insanlar nasıl böyle müzikler dinleyebilirdi.
Son iki saattir az akıllı telefonunu elinden düşürmemişti grili çocuk. Tek istediği bir cevap, belki bir ‘’peki.’’ İdi.

Mekanın kedisi çarşı sanki aylardır birisinin ona sigara paketini atmasını beklercesine bir sevinçle kucakladı kıvırcık saçlı adamın attığı paketi. Günlük hayatı yangın merdivenlerinden dışarı çıkıp bir deniz havası alıp, marinada balık tutan kırk-kırk beş yaşlarındaki amcalardan balık aşırıp daha sonra tekrar mekana gelip müşterileri umursamadan kendi başına eğlenmekle geçerdi. Ha birde müşteriler arada bir tantuni söyler ve mekanın kedisi Çarşı o soğansız ve maydanozsuz tantuni yüzünden müşterilere türlü şirinlikler yapardı.
Bu mekan aslında köpeklerin ve ejderhaların giremediği, insan ve kedilerin giriş üstünlüğüne sahip olduğu bir yerdi. Freddie Mercury’nin bu mekanın ismi ile aynı isme sahip olan şehirde doğması belki tesadüftü, belki de Freddie Mercury’nin doğduğu şehrin ismi verilmişti bu kafeye…

Zaman dediğimiz kavram sayın okur, şuan çok alakasız olsa bile garipliğini sürdürmekte. Haydi hep beraber bir sigara daha ateşleyelim ve üfleyelim yalnızlığımıza çünkü etrafımızda ne kadar çok insan olursa olsun içimizdeki yalnızlık bizi asla bırakmamakta.