Normalde bu kadar uzun kalmazdı kimse büfede, 15 dakika
geçmiş fakat adam halen çıkmamıştı. Hava kararmak üzere, kar taneleri yere
düşmek ile düşmemek arasında yazı tura atıyordu. Ali bey ara sokaktaki
merdivenleri her zamanki dinginlik ile çıkmış dükkanın kapısında kalakalmıştı.
Gözlerindeki hayret ve acı kuzey kutbunu bir anda eritecek kadar büyüktü. Küçük
oğlu Mustafa’yı kanlar içinde kıvranması mı, tezgahın arkasındaki adamın kasayı
açmaya çalışması mı, kulağına gelen acem kızı türküsü mü ? Hangisi gerçekti
bunların ? Ali beyi kapıda gören adam silahına davrandı ve DAN! Baba oğul
kırmızılar içinde paspas olmuşlardı atadan kalma dükkana. Arabaya doğru koştu
adam ve VIN!
Keyser ucuz Amerikan sinemalarına en ön koltuktan bilet almış bir İtalyan kadar sakindi. Gözünün önünde, burnunun dibinde gerçekleşen olaylar karşısında ne hissetmesi gerektiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Bir şeyler hissetmesi gerekli miydi ? Ondan da emin değildi. Bir yanda babası gibi sevdiği her gün muhabbet ettiği, nasihat dinlediği Ali amcası, diğer yanda kardeşi gibi gördüğü çocukluktan beri ona en ufak bir kötülük yapmamış Mustafa. Ve ikisi de kanlar içinde…
Keyser ucuz Amerikan sinemalarına en ön koltuktan bilet almış bir İtalyan kadar sakindi. Gözünün önünde, burnunun dibinde gerçekleşen olaylar karşısında ne hissetmesi gerektiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Bir şeyler hissetmesi gerekli miydi ? Ondan da emin değildi. Bir yanda babası gibi sevdiği her gün muhabbet ettiği, nasihat dinlediği Ali amcası, diğer yanda kardeşi gibi gördüğü çocukluktan beri ona en ufak bir kötülük yapmamış Mustafa. Ve ikisi de kanlar içinde…
Yavaşça doğruldu oturduğu yerden atkısını doladı boynuna,
ceketini geçirdi sırtına, terliklerini giydi ayağına ve çıktı dairesinden.
Büfenin kapısına varana kadar bir ormanda yürüyormuş gibi hissetti. İnsanlar
her yerdeydi. İçeride olanları görebilmek için elektrik trafosunun üzerine
çıkan çocuklara takıldı bir ara gözü, pek önemsemedi devam etti büfeye doğru.
Polis etrafı çevirmiş büfeyi karantina altına almıştı. Olay yeri ekipleri
parmak izlerini alıyor, boş kovanı arıyorlardı. Emniyet bandını yırttı ve içeri
girmeye yeltendi Keyser. Polislerin fark etmesi zaman almadı. Hemen dışarı
aldılar. Emniyet bandının dışında bir sigara yaktı Keyser, polislerin işlerini
bitirmesini beklerken. Bir sigara, bir sigara daha…
Polislerin işi bitmiş etrafı toparlıyorlardı. Keyser büfenin
karşısındaki kaldırımdan kalktı ve gözüne kestirdiği en rütbeli memurun yanına
ilerledi.
- Pardon, bakar mısınız ?
- Buyur kardeşim ne vardı ?
- Kim yapmış bulabildiniz mi ?
- Yok daha bulamadık ama buluruz elbet.
- Demek filmlerde iş yapıyormuş polisler, normalde tırstınız yani.
Polis memuru Keyser’in bu sözüne çok sinirlenmiş fakat ne
demek istediğini tam olarak anlamamıştı.
- Ne diyorsun sen birader ?
- Cinayet diyorum, filmlerde hep çok kolay gözükürdü. Çok düşündüm, çok denedim fakat hiç başaramadım. Sanırım böylesi daha iyi oldu.
Dedikten sonra uzaklaştı polisin yanından. Tekrar dairesine çıktı
ve bir sigara daha yaktı. Cep telefonundan tuttuğu kiralık katili aradı ve
teşekkür etti.
Yıllar önce babasını ezerek öldüren katil şoför Ali bey ile artık
tahtalı köyde babası ilgilenecekti. Mustafa ölmeseydi, Mustafa’ya yazıktı. Ama
kaderin önüne geçilmezdi, olmuştu, ölmüştü, çaresizdi.