Yeni Yıllar


Üzülerek söylemek isterim ki sayın okur yeni yılların ömrü üç yüz altmış beş gün altı saattir, gerçi o altı saat eskiden yeniye geçiş evresi sırasında hiç olmaktadır.

Yine eski yeni yıldan yeni yeni yıla geçeceğimiz günler başlamıştı. Dükkan camları çirkin çirkin köpüklerle yeni yıl mesajları vermekte, en samimiyetsiz insanlardan yeni yıl kutlamaları almaktaydık. Her sene olduğu gibi bu sene de yeni yıla girerken çalıştığı için küfür edenler arasındaydım. Doğrusu yeni bir yıla girdiğimiz için pek sevinen bir adam değildim. Çünkü her sene olduğu gibi bu sene de yeni yeni vergiler, zamlar bizi bekliyor olacaktı. Ama olsundu. Bende hemcinslerim gibi yeni yıla girerken çalıştığım için küfür ediyordum, sorgulamıyordum.
İsmim Onur gayet serbest bir muhasebecinin olabildiğine serbest bir çalışanıyım. Sayılar, hesaplar bütün hayatımı kaplamış durumda. Lisans eğitimimi muhasebe üzerine almamış olmama rağmen kendi içimde hep iyi bir muhasebeciydim. En azından kendimi hep kötünün iyisi olarak gördüm. Ha yılbaşı. Evet yılbaşı günü çalıştım. Hem de çılgınlar, deliler, körler gibi çalıştım. Mesai bitiş saatim 17 olmasına rağmen çalıştım. Ve sonun saat 21:30 gibi işten çıkabildim. Yeni yıla girmemize üç buçuk saat kala işten çıkmış bir adamın yapması gerektiği gibi evime gittim. Küçük şirin bir duş ve arkasından tatlı bir akşam yemeği derken saat on bir olmuştu. Benim ilgilendiğim kısım yeni bir yıla girip 2013 rakamının yerini 2014’e bırakmasından ziyade Aralık’ın bitip Ocak’ın başlamasıydı.

Nedense sevemedim Ocak aylarını. Sanırım hep Aralıktan sonra geldikleri için olsa gerek. Isınamadım, her halde ocağa ısınamamak biraz garip bir durum. Böyle kelime şakalarını yapabileceğim bir ortam olduğu zaman kendimi pek tutamam.

Mehmet’le konuştum. Öyle uzun uzun konuşmadık. Zaten telefonla da konuşmadık. Bir iki mesaj attık birbirimize sonra sustun. Bazen Mehmet’le biz sadece susarız. Bazen Ege’yle de susarız. Ben bazen herkesle susarım. Ah bir bardak su olsa… Tamam tamam daha fazla iğrenç kelime şakası yok.

Saat on ikiye on on beş falan vardı kapım çalındı. Mehmet gelmişti. Elinde market torbaları vardı. Anlaşılan bizimki yeni yıl havasına girmiş, kutlama falan yapacağımızı düşünmüştü. Gerçi bir bakıma haklı olabilir çünkü onu arayıp gel dediğim zaman ne için çağırdığımı söylememiştim. İçeri geçtik beraber, ben poşetleri açmaya başladım. Mandalina, sade soda, muz… Mehmet gerçekten kutlama aşkıyla yanıp tutuşmuş hatta bununla da kalmamış marketi de tutuşturmuş. İyi hoş olmuş buzdolabım dolmuştu. Ben poşet işlerini hallederken Mehmet plaklarımı karıştırmaya başlamış ve aradan her zaman aldığı plağı almış pikaba koymuştu bile. Pink Floyd’u bu kadar dinleyen başka bir insan daha tanımadım. Sanırım böyle bir şansımda yok. Hey you eşliğinde Beypazarı sade sodalarımızı tokuşturduk. Televizyonun sesi kısıktı. Şu bizim meşhur gizli hatunları hey you eşliğinde izliyorduk.

Dakikaların bitip yeni yılın geldiğini anlamamıştık. Veya anlamak için fırsatımız olmamıştı. ‘’Nasıl olurda bu kadar çok üzülürken, kendimizi bu kadar çok mutlu hissedebiliriz ağabey?’’ dedi Mehmet. Pek cevap vermek istemesem de gayri ihtiyari cevaplamaya koyuldum. Bir sorudan başlayan sohbetimiz bizi bitirdiği zaman saat yedi buçuk gibiydi. Zaten bir işimizde vakitli olsaydı sanırım şuan bu durumda olmazdık. Olsundu yarın yılbaşı tatiliydi. Birer kahve yaptık içtik ve uyuduk.

Arabamın alarm sesine uyandım. Saat 3.30 civarıydı. Hayır gece 3.30. Anahtarları kapıp koşarak çıktım evden.Merdivenleri koşarken daha az sigara içmem gerektiği hakkında nasihatlerde falan bulundum kendime. Arabamın çok yaklaştığım anda arabam hareket etti ve uzaklaşmaya başladı. İçindeki adamı görememiştim. ‘’ Merhaba yeni yıl ! İlk hediyen için teşekkür ederim.’’

Sabaha kadar 1978 model arabamın çalınmasından ötürü polis karakolundaydım. Mesaimin başlamasına bir saat gibi bir süre vardı. Her zamanki gibi mükemmel polisimiz arabamı bulacağını, müsterih olmamı ve haber beklememi falan söyledi. Bravoydu. İş yerime gittiğimde patron çoktan gelmiş, çalışma arkadaşlarım çoktan işe koyulmuşlardı. İşe geç kalmamış olmama rağmen çıtayı düşüren diğer arkadaşlarım yüzünden sanki saatlerce geç kalmışım gibi hissettim. Tam odaklanmış işe koyulacakken patron odasına çağırdı.

Arabam çalınırken duyduğum ve uyandığım alarm sesinin aslında yattığım zamandan tam iki gün sonra duyduğum bir ses olduğunu patronumdan öğrenmiş olmam bir yandan iyiydi. Tamam artık işsizdim fakat iki gün uyumuş olduğum gerçeğini öğrenmiştim. Eve doğru yürürken. Evet yürürken çünkü çalınan arabam halen bulunamadı. Zaten arabası çalındıktan sonra tekrar kavuşan birini hiç duymadığım için pek bir beklentim yoktu. Arabaları çalıp Göztepe oto sanayide parçalara ayırdıklarını falan duymuştum. O yüzden arabam gitti kafasına gelmiş çok üzerinde durmuyordum.

Bir yerde bir hata yapmış olmam lazımdı ki iki gün uyumuş olmalıydım. Hayatı son derece sakin, monoton giden bir adam için yeni bir yılın böyle başlaması biraz şok olmuştu.

Mehmet’i aradım fakat ulaşamadım. Eve gittim bir kahve daha içtim. Sonra Ege aradı. Buluştuk ve ona olanları anlattım. Yaptığı çıkarımla çok mantıklı gelmişti. Bütün bu olanlardan sorumlu tek bir kişi olmalıydı o da Mehmet’ti. Ama inanmak istemeyişimin bir nedeni vardı çünkü o Mehmet’ti, nasıl olurdu.

Ege hep haklıydı, yine haklıydı. Aradan bir buçuk iki hafta geçmişti polis telefonuyla uyanmıştım. Arayan polis arabamın bulunduğunu hatta çalan hırsızın da yakalandığını söylüyordu. Karakola gittim. Birleştirmem gereken çok fazla parça yoktu. Mehmet, arabam, yıllardır çalışıp biriktirdiğim paralarım, uyku ilacı.

Ve evet yeni yıl. Kutlu olsun yeni yıl. En yakın arkadaşımsız, arabamsız, belki geleceğimsiz…
Belki yeni yeni şeyler ama bilemedim. Yenisini bir yaşayalım bakalım. Gelenin gideni aratmaması ümidi ile bir seneyi daha geride bırakalım o zaman karar verelim yeni yıl iyi bir yıl mı ?