Zehirli zambaklar büyüttüğüm saksılardan pek az gözüken
pencerenin ardından el sallıyordu küçük insanlık. Yıllardır bıkmış usanmış masa
lambası, ‘’bu gece de benden olsun.’’ Dercesine aydınlatıyordu küçük dünyamı.
Yapılması gereken işler listesi baskıya göndersem dört ciltlik kitap olacak
duruma gelmişti. Kendimi hapsettiğim kavanoz günden güne daralmakta ve beni
boğmaktaydı. Bir hareket lazımdı. Tuvalete, mutfağa veya diğer odaya
gitmelerden farklı, kapıların ardında bir hareket lazımdı.
Bulunduğum gün, ay hatta yıl pek anlam içermiyordu
yalnızlığımda. Arada bir gelen merdiven silen abla dışında görüştüğüm pek kimse
de yoktu, camın önüne gelen güvercinleri saymazsak. Kocaman dünyamın içinde
kendime oluşturduğum küçük kavanozumda takatim günden güne bitiyordu.
Hafif güneşli bol bulutlu bir günde başlamıştı bu durum. Her
zamanki gibi mesaiden sonra servise binmiş evin yolunu tutmuştum. Kulağımda
kulaklıklar aklımda bıkmadığım şarkılarla tüketiyordum kilometreleri. Ön
taraftaki dikiz aynasında buluyordum yalnızlığımı bana gülümserken. Mutluyduk
çoğu zaman. Ellerim terlerdi biraz, buhar olurdu servisin camı. Evimden üç
durak önce iner mahalle esnafının samimiyetini kucaklayarak devam ederdim eve
giden yoluma. Bastığım kaldırım taşlarını sayar, dükkan camlarındaki yazıları
okurdum.
Bizim fakirhanenin altında bir terzi vardı. Sahibesi Duru
hanım annesinden devralmıştı tıngır mıngır işleyen dikiş makinelerini.
Sabahları genelde alarmdan önce makinelerin sesine uyanırdım. Biçecek çok
kumaş, dikecek çok elbise vardı. O gün eve girerken daha önce görmediğim bir
güzellik vardı dükkanın önünde. Elinde
çantası Duru hanımın kepenkleri indirmesini bekliyordu. Ben yanından geçip
giderken hiç aldırış etmemiş, baktığı yönü bile değiştirmemişti. Yıldırım
edasıyla çıktım merdivenleri. Sol tarafımda bir cümbüş vardı adeta. Kalbim
dünyanın dönüşüne yetişmeye çalışır gibiydi. Bu güzellik, beni ne hale
sokmuştu. İçinde bulunduğum durumu anlamak çok güç, kabullenmek imkansız
gibiydi. Kırmızı mantolu kızın yüzü gözümün önünden bir an olsun gitmiyordu.
Uyuyamadım o gece. Sabah makinelerin sesinden önce indim apartmanın önüne. Bir
sigara yaktım, aceleci adımlarıma yoldaş olsun diye. Dükkanın önünde bir sağa
bir sola yürüyordum. Yerimde duramıyor, kendimi alamıyordum. Sokağın başından
tüm mahalleyi aydınlatan bir güneş doğdu. Duru hanımın yanındaki kırmızı
mantolu kızın saçtığı ışık tüm benliğimi kör ediyordu sanki. Adımları
karıncanınkine eş bir hızla bana doğru yaklaştırıyordu onu. Zaman durmuş ve biz
zamanın dışına çıkmıştık. Dünya üzerinde o an sadece ben ve o vardık. Sonunda
yanımdaydı, kollarımı uzatsam bir çırpıda boynuna sarılacağım mesafedeydi. Duru
hanım kepenkleri kaldırırken ben öylece kalakalmış ona bakıyordum. Tatlı bir
tebessüm fırlattı kalbimin üzerine ve içeri girdi dükkandan. Mutluluk denilen
şeyin bu denli acı verdiğini o anda fark ettim. Olanca gücümle koşmaya başladım
servise bineceğim durağa doğru. Coşkum dinmiyor içimdeki fırtına durmak
bilmiyordu. İş yerinde herkese mutluluk saçıyordum adeta. Mesaiyi bitirmek için
yapabileceğim her şeyi deniyordum fakat saniyeler geçmek bilmiyordu. Akşam
olmasını beklemek sanki dünyanın sonunun gelmesini beklemek gibiydi. Mesai
bitiminde servise binmeyip eve koşmayı bile istedim. Ona yakın olmak, tatlı
tebessümünden bir parça daha alabilmek için dünyanın öbür ucuna dahi koşardım.
Yol bitmiyor, sanki tüm insanlık ona kavuşmamı engellemek için benimle
savaşıyordu. Olanca gücümle aştım mesafeleri, bir çırpıda geldim dükkanın önüne.
Duru hanım kepenkleri indirirken benim dünyalar güzelim bütün endamı ile dükkanın
kapısındaydı. Başını bana doğru çevirecek oldu ki dünyayı bahşetti bana. Dilim
tutulmuş, tüm vücudum uyuşmuştu. Hareketsiz kalmak halinin yegane temsilcisi
durumuna gelmiştim. Gidişini izlerken her adımında içimden sanki bir parça
kopuyordu. Kaybolurken gözlerden sanki gözlerimi de götürüyordu.
Ertesi sabah yine aynı saatte inmiştim apartmanın önüne.
Saniyeler, dakikalar, saatler geçmişti ne gelen vardı, ne giden. İçimdeki umut
sigaramın dumanıyla beraber uzaklara gidiyordu. Akşama kadar bekledim gelmesini
fakat gelmedi. Bekleyişim sürdü yeni güne başladık yine gelen olmadı. Sadece üç
kere görebildiğim dünyalar güzeli sevdiğim bir daha hiç gelmemiş beni küçücük
bir kavanozun içine hapsedip gitmişti. Çıkamamıştım o günden sonra evimden
dışarı, pencerenin ardından yollarını gözlemekle geçti ömrüm. Bugün bu olayın
üzerinden tam on sene geçti. Duru hanım o gece dükkanını son kez kapatmıştı ve
benim haberim olmamıştı. Kırmızı mantolu kız rüyalarımdan bile gitmişti.
Ve
artık bir hareket lazımdı, kapılar ardında bir hareket…