Berkin Elvan



Biz büyürken mahallenin parke taşlarında, ağabeylerimiz vardı hep arkamızda. Sevdikleri, inandıkları uğruna canlarını seve seve verecek olan ağabeylerimiz…

Pazar günleri bizim evin kahvaltı günüdür. Anneannem, dedem, annem, babam, kardeşlerim pazar günleri bir araya gelir. Ben sonradan dahil oldum tabi bu düzene ama kendimi bildim bileli içindeyim. Mis kokulu kahvaltılar olur bizim evde pazar sabahları. Balkonun kapısını açar hep annem, öpe koklaya büyüttüğü çiçeklerinden gelir mis koku. Annem ne zaman sebze meyve yıkasa koşar suyunu kapar ben veririm çiçeklere. Zaten onlarda alıştı artık bu duruma ne zaman elimde su dolu kapla gelsem ufak bir iç savaş çıkıyor balkonda. Sonrasında suyu verince hepsi tekrardan kardeş oluveriyor.

Ayakkabı tamircisidir benim dedem. Kocaman adamdır. Öyle mecaz falan değil hakikaten kocaman adamdır. Sabah dükkana giderken öyle bir yürür ki mahallede, çöp tenekeleri esas duruşa geçer, etraftaki çer çöp kendini çöp tenekesine zor atar. Mahallenin kedisi köpeği kervan olur peşinde. Büyük adamdır dedem. Bütün esnaftan selam almadan gitmez dükkana. On beş dakikalık yolu yürümesi neredeyse bir saat sürer hasbıhalden. Hele siz dükkana girince görün ayakta karşılar bütün ayakkabılar dedemi. Önce ben önce ben diye birbirlerini hırpalarlar. Makinenin başına geçtiği zaman evladı olur bütün ayakkabılar.

Okuldan çıkar çıkmaz doğruca dedemin dükkanına giderim. Hemen kapının yanındaki dolapta boy boy fırçalar, türlü türlü cilalar vardır. O gün işi bitmiş ayakkabıları cilaya koyulurum. Akşama kadar bir tane ayakkabı bırakmam cilasız. Hepsinin de ayrı kokusu vardır, bayılırım. Yedi dedi mi kapatır dükkanı dedem. Evin yolunu tutarız beraber. Dükkandan çıkmadan hasılatı saydırır bana. Matematiğim kuvvetlidir. Gerçi dedemin daha da kuvvetlidir ama bana saydırır yine. Üç defa sayar dedeme geri veririm. Kaç ayakkabı cilaladığımı sorar ona göre payıma düşeni verir bana.

Ben eve geldiğimde babam hiç evde olmaz. Gece bekçisidir benim babam. Aşağı mahalledeki un fabrikasında çalışır. Annem hiç istemese de babam orda çalışır. Çünkü anneme göre iti var kopuğu var ya babamın başına bir bela gelirse. Ama olsundur. Babam tehlikeyi sever. Çünkü askerliğini komando olarak yapmış. Vız gelir ona iti kopuğu, topunun canını okur vallahi.

Cumartesi pazar benim izin günüm. Okul olmadığı gün iş olmaz der hep dedem. Cumartesi sabah erkenden bir çıkarım evden yatsı ezanına kadar. Bizim mahallenin çocukları akşam ezanına kadar dururken ben yatsıya kadar dururum. Çünkü ağabeyler akşam namazından sonra gelirler mahalleye. Onlara takılırım bende. Hem zaten annem, babam, dedem hepsini tanır. Ağabeylerimle beraberken kimseciklerden bir zarar gelmez bana. Gerçi annem pek istemiyor artık. Yani direk söylemiyor ama sigaraya başlarım diye korkuyor.

Pazar günleri bizim mahallede pazar kurulur. Kahvaltıdan önce balkondan pazarcıları izlerim hep. Bakarım herkes açmış mı bu hafta tezgahını. Öğlen annemle beraber gideriz pazara. Dünyaları alır yine de durmaz. Kollarım kopar file taşımaktan. Kaç defa yalvardım bir Pazar arabası alalım, tıngır mıngır çekeyim onu diye, dinletemedim. Pazar gününün en güzel zamanı pazardan sonraki dondurmacıdır. Dedemin dükkanının karşısında dondurmacı. Hasan amca dedemin çocukluk arkadaşıymış. Küçükken yaz aylarında dedem de çalışırmış o dükkanda. Babası ölünce dükkan Hasan amcaya kalmış.

Okuldan beraber çıkarız hep Seda ile. Dedemin dükkanının orada oturuyorlar. Evinin kapısına kadar bırakırım. Niye mi ? Çok seviyorum da ondan. Tabi ona henüz söylemedim bunu. Öyle kız tarafına hemen söylenmez. Önce içinde yaşaman lazım der bizim ağabeyler. Ben de öyle yapıyorum. Uygun bir zamanını bulduğum zaman söyleyeceğim Seda’ya ona ne kadar aşık olduğumu ya da içimde yaşamam bittiği zaman. Ama korktuğum tek bir şey var ya Seda ona söylediğim zaman ben de sana aşığım demezse ? Ya hemen koşup ağabeyi Serdar ağabeye yetiştirirse ? Serdar ağabey deve gibi adam. Bana bir tokat vursa yıldızları saymaktan nefes almayı unuturum. Neyse çok takıyorum bu durumu kafaya zaten Seda bana aşık olmasa niye yürüsün benimle evine kadar. O da bana aşık tabii.

Öyle çok olay falan olmaz bizim buralarda ama bu akşam biraz hareketli. Polis gelmiş mahalleye. Neler olup bittiğini pek bilmiyorum ama bizim ağabeyleri gördüm. Eğer onlar polisin karşısında duruyorsa ortada ciddi bir durum var demektir. Ağabeylerim vatanını milletini seven adam gibi adamlardır. Ortada bir yanlış varsa polisin yanlışıdır diye düşündüm. Annemden izin istedim gideyim diye göndermedi. Başıma bir hal gelirse ne yaparmış.  E haklı tabi duruma bakacak olursak benim gibi 14’ünü yeni bitirmiş 15’ine henüz basmış bir çocuğu hiçbir anne göndermez, gönderemez.

Yemek saatine pek bir şey kalmamıştı. Annemden para istedim gideyim ekmek alayım diye. Olmaz dedi sen gitmeyeceksin bugün dışarıyı görmüyor musun ? Giderim dedim. Ben giderim. Hem sen hızlı koşamazsın, ben gider alırım ekmeği dedim. İçi razı değildi ama tamam dedi. Biliyorum çünkü annem bir şeyden hoşnut olmamışsa yüzündeki ifade hep aynı olur. Çıktım evden koştura koştura ama bakkala giremedim. Çünkü Ethem ağabeyimi dövmekten öldüreceklerdi. Donmuştum. Öylece kalmış bakıyordum sadece.

DAN !

Küçük Berkin o andan sonra bir daha hiç konuşamadı, ekmek almaya gidemedi, Seda’yı göremedi. Sadece uyudu, 269 gün boyunca sadece uyudu. Ekmek almak için çıktığı evinden bakkala giderken bir polis memuru tarafından gaz bombası ile vuruldu ve komaya girdi. Bir daha hiç uyanamadı. 11 Mart 2014 sabahı ağabeyleri Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Mustafa Sarı, Medeni Yıldırım, Ali İsmail Korkmaz ve daha nicelerinin yanına giderken sadece 16 kilo kalmıştı.

Hayatını kaybedenler faili meçhul değil, faili meşhur kişilerdir. Katil(i)leri halen hiçbir şey olmamış gibi yaşamına devam etmektedir.  Fakat unutulmaması gereken şudur; bugün yeni yetişen nesil Erdal Eren’i hiç görmedi ama katilinin kim olduğunu adı gibi biliyor.