Rüzgar'ın Rüyası



Gecesine denk dünyanın en güzel sabahıydı, güneş doğmak için onun penceresini seçmişti. Sıcak sabahlarda, sokak kenarlarında oynaşan kediler gitmiş yerlerini çelimsiz kar tanelerine bırakmışlardı. Zeytin, sabah yedi gibi uyandırdı zaten zor uyuduğu geceden. Sonrası aynıydı işte. Kahvaltı biraz peynir ve çokça çay. Bi şeyler okuyayım dedi, dayanamadı kapağını kapattı. Ayağa kalkıp kot pantolonunu giydi hızlıca, gri kazak ve lacivert mont. Siyah parmaksız eldivenlerini cebine attı, botunu bağlayıp kendini kara bıraktı.

Evden çıkarken yanına almayı unuttuğu ilaçlarını anımsadı. Ama boş verdi, yürümeye başladı. Sokağın köşesini döndü, caddede durup yeşil ışığın yanmasını bekledi ve geçti, yürümeye devam etti. Gördüğü ilk mahalle bakkalından bi deve aldı cebine attı. Onunla buluşmayı planladığı yere gitti. Küçüklüğünden beri gittiği bir yerdi burası. Avucunun içi gibi bilmesi de bundandı. Öyle bir buluşma olsaydı neler yaşanacağını düşledi, bir sigara yaktı. Karda yürümek oldukça güçtü, buraya bu havada gelmekte tehlikeliydi aslında ama artık kimin umurunda, gelmiş ve görmüştü. Biraz daha ilerledi zaten kimsenin olmadığı bu beyaz krallıkta. Bazı buzlanmış yerlere basmamaya çabalayarak ilerledi bi sigara daha yaktı. Hava soğuk ama güzeldi. Güneşin bi' bulutun ardına gizlenmesini istedi içinden. Rüzgar kendini hissettirinceye dek üşümemişti. sol elini cebinden çıkartıp yerde duran kar topunu eline aldı. Dün gelen çocukların yaptığı bi kartopuydu bu. Belliydi. Oda yere savurdu. Kar topu parçalandı. Tekrar rüzgar esti, içindeki boşluk ıslığa benzer bi ses çıkardı. Geldiği yola baktı. Bembeyaz, kaygan ve biraz ürkünçtü. Botlarına baktı ve sonrasında ufka. 'Güneşe yürüyebilir miyim?' diye geçirdi içinden. Yorulduğunu hissetti, vazgeçti.