Kişi ve Toplumda Düşünce Ağrısı



Batışı Beklerken
Şubat 2015 - Umuttepe

Kafamla konuşmam gereken konular vardı. Doğduğumdan beri geçmeyen şu baş ağrımın sebebini öğrenmeliydim artık. Kapattım gözlerimi, girdim kafamın içine. Yıldızsız bir gece kadar karanlık. Bir o kadar da sonsuz.

Soyuttum ama artık vücudumdan. Bedenim; dört tarafı etle çevrili bir kemik torbasından ibaretti artık. Dışardan bakıyordum kendime. Daha doğrusu içerden bakıyordum dışıma. Bütün hücrelerimi, kaslarımı, görebiliyorum. Damarlarımda geziyordum.

Bütün bedenimle konuşmaya karar verdim. İlk olarak tabii ki zihnimden başlamalıydım. Aldım zihnimi karşıma. O konuştu ilk.

Başın değil Mert, düşüncelerin” dedi. “Düşüncelerin ağrıyor.”

Düşüncelerim benim kanser hücrelerimmiş demek ha? Ne tatlı! Zihnim yetmemiş zahir bütün vücudumu sarmış. Hangi hücreme gitsem düşünce parçalarımı görüyorum. Parmak uçlarım dahil. Hislerimi bile ele geçirmiş. Daha da tatlı!

Bitmek bilmeyen savaşımmış baş ağrım. Kanser hücrelerinin yönlendirdiği bir beden. Kanser hücrelerinin yönlendirdiği bi’ zaman dilimi. Zaman dilimi içinde salınan bir ben.

Ölümünü bekleyen bir düşünce ağrısı.

Soyut ölüm.

İstençsiz.

Zihnimden kurtulamam ya. Bıraktım bir köşeye.

Ölsündü o da öyleydi diyor ve Ege Ersöz’e bırakılmak üzere sözü Mehmet Selim Kahvecioğlu’na devrediyorum.

-----------------------

Devr-i alem-i seyr elyeledursun biz önümüze bakalım. Ah be Mert üzüldüm vallahi. Bir o kadar kızdım ayrıca. Sahi ne diyorduk ?

Bozuk saat beş dakika sonra doğru gösterecek. Güneş biraz daha uzanacak denizin üzerine. Gürültü patırtı artacak. Sokak lambaları peşi sıra yanacak. Yeni yeni ısınan ampüllerin sesini duyacağız. Yolunu kaybetmiş baykuş çığlıkları yankılanacak. Ve köpekler havlayacak en yüksek tepelerde.

 Az önce size onu görmeden beş dakika önce düşündüklerimi aktardım. Tüm bunları o anda nasıl böyle düşündüm, tüm bunlar nasıl oldu ? Bilmiyorum.

Şimdi tüm bunları geride bırakalım. Uzun süredir düzenli olarak yaptığım tek şey yaşamak.

Bugün bir deklanşör sesi duydum.
Neden garip olsun ki ?
1817 yılındayız.
Ve hava hakikaten güzel.
Yaşamak işinde ivedi davranmalıyız.

Mert'e teşekkür, Ege'ye selam ediyorum. Sağlıcakla.

-----------------------

Selamı aldım ve de geçiyorum soyut duvarların içinden. Günlerin birbirinden farkı yokken, kişiler nasıl farklı olsun? Zaman bu denli çaresizken, yaşam süresi nasıl dolsun? Fazla da uzatmak değil niyetim, kişi en çok korktuğu şey olur en sonunda. Korktuğunuz şeyleri daha özenli seçmeniz dileğiyle.

Okurlara selam eder gözlerinizden öperim.