Yürüyen merdivene adım atıyorum. Benden
bir iki saniye önce adımını atmış olan adam yürüyen merdivenin basamağında
ikinci basamağa yükseliyor. Aramızda bir basamak bırakıyorum, sonraki basamakta
ben de yol almaya başlıyorum. Bu sırada adamın elindekini fark ediyorum.
Adamın elinde zincir var. Birden
afallıyorum, tırsıyorum da inceden nedense. Tesbih çeker gibi zinciri çekiyor,
elinde de hiç yabancı durmuyor. Bi insan bu saatte neden elinde zincir çekerek
yürüyen merdivenden çıkar? Sinirli mi acaba diye merak ediyorum. Birinin ağzını
yüzünü dağıtmak istiyor mu? Dövdükten sonra karnına son tekmeyi atarak okkalı
bir küfür sallamak istiyor mu? Adamın arkasında olduğum için yüzünü
göremiyorum, e soramıyorum da, bilmiyorum ne hissediyor.
Amaan Aysel zaten sürekli saçını
elliyordu, sanki bozulmuş da düzeltiyor. Dikkatimizi dağıtırdı o bizim abim,
takıntılılık yapar "Aysel oynama saçınla" derdik huzursuzluk
çıkarırdı Aysel, boşver.
Kapatalım şu hayali, geçmiş gitmiş zaman.
Arka fona bi ankara havası koyuyorum ben, kafamız dağılsın.
Sonra abi birden oynamaya başlıyor,
dizleri kırmış, topuğuna basa basa... Görmediğim ağzıyla şarkı söylediğini
hayal ediyorum. "Zinciri tesbih yapmışım çekiyormuuğmuş, adını duydukça
oynuyormuğşuumm" zinciri sallaya sallaya döktürüyor, Allaaah! O kadar
komik oluyor ki gülüyorum ister istemez. Sonra adam fark edecek diye
çekiniyorum.
Neyse tam o sırada yürüyen merdivenden
iniyor adam. Arkasındaki basamağın bi arkasındaki basamakta olduğum için benim
yolculuğum da bitiyor. Adam köprünün bi ayağından, ben başka bi ayağından
evlere dağılıyoruz.
Ben eve gelince de adamı düşünüyorum.
Gülüyorum yine kendi kendime, şaşırıyorum, neden bile arıyorum. Sonra oturup
yazıyorum.
(Adamın bu yazıyı okuduğunu hayal
ediyorum. Elindeki zinciri filmlerdeki tesbih koparma sahnelerinde olduğu gibi
sıkıyor. Sıkıyor sıkıyor, zincir parçalanıyor. Kamera yerde iki üç kere seken
halkaya odaklanıyor ve arkadan adamın sesi duyuluyor: "Bulun bana şu
gripijamayı!")