Gündüz Yüzlü Kız




Trenin içinde ileri geri kaç kez gidip geldiğimi bilmiyordum. İnsanların rahatsız edici bakışlarını vücudumda hissetmek o kadar da zor değil artık. Boş bir koltuk bakınıyorum, minik bir kız çocuğu annesine sokulmuş. Annesi yorgun, biraz yaşlı ve kırgın. Kız, anaokuluna gidemeyecek kadar küçük, annesinin huzuru olabilecek kadarda büyüktü. Yaşının ve benim gördüklerimin bir önemi yoktu. Karşılarındaki koltuğa oturdum. Tanrım dedim, minik kıza şaşkınlıkla bakarken. Gözlerinde büyük bir festival var gibiydi annesininse sadece düşünceleri gözüküyor ama seçilmiyordu.

Camdan dışarıya bakınıyorum, uçsuz bucaksız gökyüzü, yeni gelmiş bahar, rayların aralarında kafalarını ürkek uzatan minik papatyalar.. Tüm bunların üzerine ince bir tül gibi serilmiş sakin yağmur damlaları. Cennet çok güzel olmalı diyorum. Küçük kız şarkı söylemeye başlıyor. Annesinin mutfakta yemek yaparken açtığı radyoda çalacak türden bir şarkı, ezbere biliyor. Ayaklarını ileri geri sallıyor, annesi herhangi bir hareketin farkında değil henüz, kızının saçıyla oynuyor ve içine alacakmış gibi sıkı sıkıya tutuyor omzundan, kendine çekiyor. Kız heyecanla adımı soruyor şarkısını yarıda kesip, 'Eylül' diyorum. Adımı çok beğeniyor, onunkini sormaya lüzum görmüyorum annesiyle konuşurken duymuştum, Hande. Nereye gittiğim sorusunu yöneltiyor yeni çıkan dişlerini bana sergilemek ister gibi, 'Tren nereye götürmek istiyorsa oraya, ya sen?' diyorum. Cenazeye diyor. Annesinin bakışıyla gözlerim çakışınca bana diyecek bir şey kalmıyor, susuyorum. Ama meraklıyım bir yandan küçük kızın ağzını gözlüyorum çıkacak olan tek kelimeyi bekliyorum. O kelime hiç gelmiyor.  Annesi sessizce ağlamaya başlıyor kızına belli etmemeye çalışarak hıçkırıklarını , hayal kırklarını. Söylemek istediklerimin tümü o kadının gözyaşında birikiyor ve düşüyor. Tanrım diyorum, cehennem de böyle korkunç mu? Annemi ağlarken hatırlıyorum. Şimşek gibi çakıyor göz kapaklarıma görüntüler ve kulaklarımda haykırışlar. Annem diyorum, kitap okumayı sevmezdi ama benim okumamı isterdi. Annem diyorum, giden arabaların ardından su ve gözyaşı dökmeyi sevmezdi, ama en çok beni uğurlamıştı. 'Annem' dedim ve saçlarımı küçük kıza siper edip ağladım usulca. Kadın beni fark ediyor, umursamak için çok geç diyorum, uzattığı peçeteyi alıp kirpiklerimin altına bulanan göz kalemini silmeye çalışıyorum, olduğu kadar. Kadın kendini toparlıyor, bu anne olmakla ilgili diye düşünüyorum; kendini ani ruh değişimlerine hazır bulundurmak. Yedek bir kişilik gibi. 'Babam'  diyor, 'Hande hiç görmemişti dedesini'. Aklım bulanıyor, bu trende bana iyi gelmeyen bir şeyler var diyorum. İyi günler dileyip kalkıyorum yanlarından. Küçük kız arkamdan sesleniyor, 'Dedemi hala çok seviyorum!'. Dönüp bakamıyorum kıza, gözlerindeki sevinci görmek istemiyorum. Bu kadar umudu kaldıramaz yüreğim diyorum, bir sonraki vagona geçiyorum.