Başka Bi' Roman Kahramanı




"Bir" Haziran günü doğmuştu Faik. Sonbaharı bekleyemeden erken doğdu hayata. Yaşayacağı tek güzel şey'in çocukluğu olduğunu bilseydi o dakika ölürdü büyümeden. Ama büyüdü işte. Bir solukta hem de. Veremeden nefesini gönül rahatlığıyla, büyüdü. Büyüyüverdi. İçinde kaldı nefesi. Ölürken verebilirdi ancak onu artık. "O" son nefesi olacaktı çünkü. O iki nefesin arasına sıkıştırmak zorundaydı hayatını. Çok erken anlamıştı bunu.

Zihni'nin en büyük düşmanı olduğunu anladığı gibi.

Anladığı anda öldürmek için yaşadı onu. Bedeni ölünce zihninin yaşayacağını bildiği için, zihnini öldürmeye çalıştı.

Sevdi bu yüzden. Aşık da oldu. Sevildi de hatta. Sevmeden de sevişti. Karanlık odalarda. Yüzü olmayan kadınlarla. İçi olmayan bir adam olarak. Omzunda ağlayan o kadınların hep şanslı olduğunu düşündü. Faik hep kendi omzunda ağlardı çünkü.

Ağlayamasa yağmur yağardı o dakika tüm yeryüzüne…
Çocukluğunun saklı olduğu, şimşek çaktığında poz verdiği o gökyüzüne döner yüzünün ıslanmasını sağlardı. Bu yüzden kutsal ilan etmişti yağmuru. Çocukluğu ağlardı yağmur yağınca. Düşerdi gökyüzünden gözlerine.

Gözlerinden içine.
O son nefesi vermek için biriktirirdi içinde gözyaşlarını. Son bir damla düştü gözlerinden sonra toprağa. Hayat verdi gecesine. O damla doğdu uyanışına. Yer yüzünden düştü gözerine.

Gözlerinden içine.

Hayat oldu.

Toprağını ıslatacak bir Damla su” vardı artık.

Bir Damla hayatı oldu.


Kimsesizlikten kardeşim Faikçiğime...