Narçiçeğinin Ölümü




İstanbul'un kiri pası herkesi uyutmuştu. 

Ben sadece ikimizin ayakta olduğu saatlerde yine ayaktaydım, o ise haberim olmayacak kadar uzağa gitmişti benden ve içinde bulunduğum zaman diliminden.

Kimsenin başkasını yıpratmaya hakkının olmadığı bu manasız dünyadan sözler verip, takvim yapraklarını yıpratarak gitti. Kapıların çarptığını  duyamama fırsat vermeden gitti. Pazar yerinde aniden elini bırakıp kaybolan bir çocuk gibi gitti.

Acı iliklerime işlemişken hakkımda genel geçer mutluluklar söylemek zorlaştı tabi. Artık ağlamak için gece olmasını beklemiyordum mesela yahut evde olmam lüzumsuzdu. Yerin önemi yoktu, toplu taşıma araçları bile tutamıyordu beni. Büyük şehir çileleri, metrolara bindiğimde hissettiğim burukluğu aktarmam pek mümkün değil.

Benimki bir beklenti değil ancak insan umudunu öldüremiyor. Bizi ayakta tutan olmadığı sürece düşmeye mahkûm olduğumuz bu yol, tek başımıza yürümek için verilmedi bize. Belki gözünü karartıp peşinden gitmek bu demekti, belki gözümü karartan sendin.
Omuzlarım, kış olduğunda bir salıncağın taşımakta zorlandığı hüznü sırtlandı. Ruhuma ağır bu yük biliyorum.

Günler geçtikçe değişiyor ruhaniyetim daha da anlamsız kılıyor gidişini. Fakat kendimi aldatmak zorunda değilim artık, sebebini biliyorum ve yalnızca susuyorum bu konu üzerine. Uzun uzadıya susuyorum.. Tamamlanmamış cümleler yahut yazıp silinen kelimeler gibi. Yarım kalan düşler gibi.