Son Işık



 ‘’Yahu dur gitme. Diye mi başlamam gerek illa cümleye her gitmek istediğinde ? Nedir yani , fonda arabesk müzik mi olsun ? Arkadaş biz düşündüklerimizi, hissettiklerimizi direk söyleyemeyecek miyiz ? Madem gitmek vardı içinde neden bu kadar çektirdin ?’’

 Aradan geçmiş kaç ay bilemedim. 
 Yine düşmüşüm zaman sorunsalına. 
 İtiraz etmek ne mümkün,
 Olmuş bitmiş de bana ardından bakmak kalmış.

‘’Oğlum Fehmi az otur soluklan. Nedir bu halin ?’’ dedi Yücel, Fehmi’nin içindeki derdi sıkıntıyı bir çırpıda çekip çıkaracağını sanarak.

 Şimdilerde hatırlamadığı bir andı Yücel için Fehmi’yle ilk karşılaştıkları an. Üzerinde simsiyah yoksulluk ve elinde bir atımlık kurşunu kalmıştı. Her yeni başlangıcaydı tüm öfkesi. Dönüp dönüp aynı yere varmaktı en çok canını yakan. Son olsun dedi, asla olmayacağını bilerek. Öfkeli, yitik bir adamın sonradan gelen aklı, tek yol göstericisi olmuş da geri duramamıştı.

  Geceleri yakmış, günlere kafa tutmuş adamdı. Yılmazdı, geri durmazdı. Ustası olamamıştı belki ama yine de geri durmamıştı. Her yeri başlangıca en büyük heyecanlarla koşmuş, delice coşmuştu. Ulan ne adamdı Fehmi. Tam da olması gereken yerde olmuş ve durması gereken yerde durmuş sırtını yaslamıştı Yücel’e. Çok değil, iki bahar önce serin bir akşamdı. Peşi sıra boşalan koltuklardan arda kalan, düşüşe geçmiş yaprakların mesken tuttuğu sokaklarda bir başına dolanıp dururdu. Sanki birileri çıkıp gelecekmiş gibi davranırdı ama bilirdi gerçekliğin acı tarafını. Belki de kaçırılan son otobüstü etken. Veyahut hissetmişti yoldaşının gelişini.

 ‘’Bak Yücel’im ben iyiyim, mutluyum böyle. Her şeyim tastamam olmasa da mutluyum. Varsın eksik olsun, dolmasın yeri. Mutluyum be.’’ ‘’Ulan sen kendinde değilsin. Ne dediğini bilmiyorsun.’’ ‘’ Varsın olsun be Yücel’im en azından kendimde olmamayı becerebilmişim.’’

 Ne Fehmi anlatabiliyordu istediğini, ne de Yücel anlayabiliyordu. Onca yıl, onca yaşanmışlık kumdan kaleler gibi ardında kalmış yıkılmayı bekliyordu ilk dalgada. İçindeki pişmanlık yemiş bitirmişti belki Fehmi’yi ama giden gitmiş, biten bitmişti. Her zaman sonuncusu en çok acı veren olmuş, katlanarak büyüyen acılara bir yenisi daha eklenmişti.

 Zor olan bitirmeyi başarmak mı, yoksa yeniden başlamak mı bilmese de Fehmi artık girmişti o yola. Ne geri dönebiliyor ne de devam edebiliyordu. Yapabildiği tek şey ardından bakmak oluyordu tüm gidenlere. Ve bir ışık gerekiyordu tüm yeni gelenlere.