Zubarakin





"Hhayirdie, Bubsa, Musel, Gorșin yanıma gelin evlatlarım." dedi yaşlı bir bilge olan Uçan Kaz Tüyü. Uzun süredir bekledikleri kabile efsanesini anlatma vaktiydi. Yafyi'de yaşanan gelmiş geçmiş en büyük efsaneydi bu, Zubarakin'in yaşadıkları.

Heyecanla etrafını saran torunlarına ağır ağır anlatmaya başladı.

"Çok ama çok uzun zaman önceydi, ilk ve tek kadın kabile reisimiz Zubarakin. Güçlü, metanetli, sağlam, iyi bir asker ve komutandı. O eşitlik ve adalet içinde yönetiyordu kabileyi. Önceki erkek reislere göre ise huzur çok daha fazlaydı. Doğan her çocuğa ayrı ilgi gösterirdi. Kendini Yafyi'ye adadığından bir ailesi yoktu ve -benim asıl ailem sizsiniz- derdi. Bu bizleri hem sevindiriyor hem de birbirimize daha bağlı olmamızı sağlıyordu. Böylece yıllar birbirini kovaladı. Huzur ve güven kabileden eksik olmadı. Yafyi'de yeni doğan İyu'nun telaşı her yanı sarmıştı. Akşam üzeri Zubarakin'in çadırının önüne ateş yakılmak için hazırlanırken kabileden olmadığı her halinden anlaşılan bir adam çıkageldi. Bu değişik giyimli Yabancı'nın çok uzak yollardan geldiği her halinden belliydi. Atını bağlamak için izin istediğini söyledi. Zubarakin'in yardımcıları hemen yanına koştu, durumu anlattı. Yabancı ile tanışmak istediğini belirten Zubarakin, atın bağlanmasına izin verdi. Akşam kutlamalar tüm hızıyla devam etti. Yabancı'ya Zubarakin'in yanında yer verildi. 'O Tanrı'nın bizde misafiridir, her kim Yabancı'ya kötülük ederse kabilede yargılanacaklar.' sözleriyle onun hakkındaki görüşlerini bildirdi. O gece Zubarakin ve Yabancı güneşin doğmasıyla beraber çadırlarına girerek uyudular. Yabancı, Zubarakin'in oturtmuş olduğu sistemin nasıl daha iyi olacağı konusunda fikirler paylaştı. Kabilede köklü değişiklikler meydana geleceği o gece belli oldu. Zubarakin bu dışarıdan gelen adama fazlasıyla güvenmiş, güvenmek istemişti. Kabilede gözü kapalı yaptığı bu değişiklikler herkes tarafından kısa sürede benimsendi. Artık her şey çok daha gelişmişti. Aklı ermeye başlayan çocuklara Yabancı öğretmenlik ediyor, onları küçük yaşta eğilimlerine göre yetiştirmeye çabalıyordu. Kiminin savaşçı kiminin çiftçi kiminin eğitici olacağına dair yorumlar yapıyor ve Zubarakin ile onları gelecekte kabileyi çok daha iyi bir yere getirmeye çalışmak üzere yetiştiriyorlardı. Bu sürede Zubarakin, Yabancı'ya delice bir aşk beslediğini gizledi durdu. İçten içe büyüttüğü aşkını -doğru zamanda- ona söyleyebilmekten çok Yabancı'nın bu hislere nasıl karşılık vereceğinden tedirgindi.. Kabilenin ileri gelenleri ile yapılan bir toplantıya Yabancı'nın da katılması uygun görüldü. Herkes yapılan gelişmeler hakkında olumlu konuşunca Yabancı'ya olan güven daha da artmıştı, en çokta Zubarakin tarafından. Son sözlerini her zamanki gibi 'Hükmü gözüm ile değil vicdanım ile vermeye çalıştım, Tanrı buna şahittir.' diyerek toplantıyı sonlandırdı ve kendi çadırına gitmek için ayağa kalktı. "Eğer siz de müsaade ederseniz birkaç cümle söylemek istiyorum." diye konuştu Yabancı. Bu isteğini yerine getirdiğini belirtmek için tekrar yerine oturdu Zubarakin, "Söz senindir Yabancı". "Sizin için ortaya attığım tüm fikirleri daha öncesinde kabile reisiniz ile konuşurken ben bile bu denli iyi sonuçlar elde edeceğimizi tahmin etmiyordum. Beni size, sizi bana yakınlaştıran Zubarakin'in iyi niyetinden başkası değildir. Burada hepinizin önünde bir şeyi açığa çıkarmam gerektiğini düşünüyorum. Bu düşünceden sonra beni bir daha geri dönmemek üzere sürgüne layık görebilir, yahut onaylayabilirsiniz.


Kararınız ne olursa kabile sizindir, sonsuz saygı duyacağım." Yabancı'nın bu sözleri herkesi derin bir merak duygusuna salmıştı. "En çokta sizin affınıza sığınıyorum" diye Zubarakin'in önünde eğildi Yabancı ve devam etti; "Buraya geldiğim ilk günden beri sizin aşkınız ile dertliyim. Siz fark etmeseniz de beni bir sevdaya mahkum ettiniz. Bu düşüncelerim için tekrar özür dilerim ancak uygun görürseniz sizinle hayatımı sonsuza dek birleştirmek istiyorum!" dedi. Herkesi hayretler içine sokan Yabancı, kendi bile bu lafları nasıl ettiğine şaşırdı. Tüm ileri gelenler Zubarakin'in ağzından çıkacak olan kelimeyi bekliyordu. O ise hiçbir şey demeden çadırdan çıktı. Yabancı'nın bu sözleri karşısında dumura uğrayan Zubarakin, artık aşkını ona itiraf etme vaktinin geldiğini anladı. Gece boyu gözüne uyku girmedi en sonunda Yabancı'nın çadırının önünde buldu kendini. Örtüyü hafifçe aralayıp seslendi; Yabancı onu içeri davet etti. Yine ilk günkü gibi güneş doğana kadar konuştular.. O gece birbirlerine duydukları aşktan bahsettiler; yapılacak tören hakkında ortak bir yerde buluştular; çocuklarına koyacakları isimleri düşünmeye başladılar... O gecenin hiç bitmemiş olması her şeyi farklı kılabilirdi, tabii mümkün olsaydı. Ertesi gün ilan etmek için tüm kabile yeniden en büyük totemin yanındaki çadırda toplandı, kabiledeki hiç kimse aksi bir görüş sunmayı dahi düşünmedi. Kabile büyük bir sevinç ve telaş içindeydi. Totemlerin altı dans eden çocuklarla doluydu. Zubarakin'i şimdiye dek kimse bu kadar mutlu görmemişti. Her zaman saklamaya çalıştığı fazla tebessüm eden yüzünü artık saklyamıyordu bile. Günler böyle hazırlıkla geçti. Yabancı ve Zubarakin birbirini daha yakından tanıma fırsatı buldu.

Bunca olaya rağmen Zubarakin'in Yabancı hakkında bilmediği tek şey kalmıştı -nereden geldiği- bu soruyu hangi sefer yöneltirse Yabancı kaçacak bir delik buluyordu. Evlilik törenine 3 gün kala Zubarakin Yabancı'nın sadece kim olduğunu değil aynı zamanda ortada hiçbir neden yokken çekip gittiğinin sebebini de bilmiyordu. Kabileden çıkan onlarca atlı Yabancı'yı aramak için yollara düştü ancak hepsi eli boş döndü. Zubarakin kabilesinin yönetimini elinden bırakmamak için elinden geleni yapıyordu ancak gecelerinin nasıl geçtiğini herkes çok iyi biliyordu. Şifacıların yaptığı karışımlar ne baş ağrılarını dindiriyor ne de yarasını hafifletiyordu. Gittikten 10 gün sonra ardında büyük bir kalabalıkla Yabancı yine hiç beklenmedik bir anda geldi. Yafyi'yi yağmalayan bu kalabalığı kimse anlamlandıramıyor herkes canını kurtarmaya çalışıyordu. Yabancı onları gafil avlatmıştı. Gelenler en çok yitik halde olan Zubarakin ile uğraştı. Önce bir tepeye çıkarıp Yafyi'yi nasıl yağmaladıklarını izlettiler, ardından en büyük toteme bağladılar. Yabancı olan biteni izliyordu sadece. Ne atından inmişti ne de ilk durduğu yerden bir adım ileri gitmişti, gidebilmişti. Yafyi'yi harap hale getirdiklerinden emin olduktan sonra Zubarakin'in bulunduğu totemin yanına geldiler yeniden. Liderleri olan gömleğinin içinden kumaşa sarılı bir hançer çıkardı ve parlaklığından emin istercesine güneşe tuttu önce.. Zubarakin ise olup bitenlerin tümünü Yabancı'nın gözlerinden izliyordu. Gözlerini bir saniye olsun ayırmamıș, aşkına son saniyesine kadar bağlı kalmıştı. Atalarının -İnsanın gözleri öyle kelimelerle konuşur ki dil onları telaffuz edemez.- lafını kanıtlar nitelikteydi bu bakışlar. Yabancı'nın gözünden süzülen bir damla yaş yaptığı ihaneti temizlemeye yetmiyordu, onun aşkı Zubarakin'inki ile boy ölçüşemezdi.

Lider hançeri havaya kaldırdıkça etrafındakiler sevinçten ve canilikten çılgına dönüyorlardı. Zubarakin'e son sözleri söylenmesi istendiğinde ise her şey için çok geç olduğunu anlamıştı Yabancı. Zubarakin, donuk bakışlarını bir saniye olsun Yabancı'dan ayırmadı. Kalbinden sıcak kanlar süzülürken; Yabancı gözlerinden akan yaşlara hakim olamadı, atının iplerini olabildiğince hızlı silkeleyip Yafyi'den uzaklaştı. Bir daha geri dönmemek üzere." diye efsaneyi sonlandırdı Uçan Kaz Tüyü. Zubarakin her defasında onu fazlasıyla yoruyordu. Torunları henüz ihanetin etkisinden çıkmadan nehre doğru yürümeye başladı...