Karga




Bıyıklarının uçlarını her zamanki gibi kıvırdı, yukarı doğru. Ellerini hafif ıslattı, uzun, sarı, düz saçlarında gezdirdi. Kıpkırmızı mavi gözlerini gördü aynada. "O kan" dedi hafif fısıldayarak, aynaya doğru. Gözlerindeki kanlara. Bakındı etrafına bomboştu barın pis tuvaleti. Aldı aynayı karşısına; anlatmaya başladı kırmızı taraflarına gözlerinin. Kendisine. O kan'a. "İlk cinayetimi henüz 8 saatlikken işledim. Annemi öldürdüm. En kolay cinayetim de buydu her halde. Annemden sonra hiç bedenimi kullanmadım cinayetlerimde. Tabii babamı hariç tutarsak. Onu da özel bi şekilde öldürmeliydim. Bir bıçak veya silahla öldürülmeyecek kadar saygı duyduğum bir insandı. Babamdı sonuçta. Ölürken de öyle güzeldi ki gözleri. Hakkını veriyordu öldürülmesinin. Mavisi öyle güzel soluy....." Bir tıkırdı duydu sonra. Kesti hemen cümlesini. Açıldı tuvaletin kapısı. Mengene'ydi gelen. Barın sahibi, garsonu, barmeni, filozofu. Tüm haklarının sahibi.

-Karga, kapatıyoruz artık. Saat 05.00 oldu. Benim de bi' hayatım var dostum. Çıkmayı düşünmüyor musun? Hatun da gitti zaten sen dönmüyorsun diye. -Siktirsin gitsin. Tamam çıkıyorum Mengene haklısın dostum.

Otuzlu yaşları henüz ortalamış, şaire göre yolu yarı yarılamış doğum adı Okan olan bi’ adamdı Karga. Yolun biteceğine inanmayanlardandı. Zaten şairler de hiçbir zaman umurunda olmamıştı. Kendi gözleri ona yetiyor, görüyor ve arttırıyordu. – Rest! All in. – Tam bir “daha” insanıydı. Yetinmezdi elindekiyle; daha çok şarap, daha çok viski, daha çok sigara, daha çok et, daha çok kalp, daha çok kan! Okan’dı adı doğduğunda sonuçta, en doğal hakkıymış gibi görüyordu daha çok - o - kan’ı. Adında saklıyordu intikamını; adını herkesten sakladığı gibi. O kan! Artık kendinden akmayacak olan o daha çok kan. Yeterince akmıştı kanı çünkü çocukluğunda henüz Okan’ken hala. Çocukluğu burnundan kanla gelmişti. Babası çok severdi Okan’ı dövmeyi. Güzel döverdi babası çocuğu, öyle morartmayla falan kalmaz hakkını verirdi, illa onun küçük kemiklerinden bi’ iki taneciğini kesin kırardı dövdüğü zamanlar. Daha çok döverdi hep kendini geliştirircesine. Çoğu zaman da neden dayak yediğinden haberi bile olmazdı ki Okan’ın, “doğduğum için dayak yiyorum her halde” diye geçirirdi içinden babası ona bir güzel geçirirken. Dayak yerken düşünebilme yetisini böyle böyle kazanmıştı. Zihnini hiç durdurmamayı öğrenmişti bu dayaklar sayesinde. Dayaklar yüzünden değil, dayaklar sayesinde Karga olmuştu.

Her şeyi gören Karga.
Hiçbir dine mensup olmadığı gibi hiçbir ırka da ait değildi Karga. Hiçbir anayasayı da kabul etmiyordu haliyle. Vicdanı yargılayabilirdi onun bir tek. Sadece iki gerçeği vardı; kötü ve “daha” kötü. Sol omzunda bulunan sadece siyah rengin kullanıldığı “Ying-Yang” dövmesi bunu simgeliyordu. Beyaz olması gereken yerde bi’ ton daha koyu siyah vardı. Kötünün kötüsü Karga. Bardağın ne dolu ne de boş tarafıyla ilgileniyordu, zerre umurunda değildi bardak.